2007 yılında Ankara Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji bölümünü kazanan Elif, dört yıllık öğrenimini üç buçuk yılda bitirecek, dört ay sonra Erasmus Öğrenci Değişim Programı için Hollanda’nın Gronungen Üniversitesine gidecek.
Ankara’ya tekrar gitmeden önce kendisiyle söyleşi yapmak istediğimizi söylediğimizde yolculuk saatini ileri alarak Gün Batımı’nda konuğumuz oldu.
Elif Aydın 2007 yılının son aylarında Ahmet Şerif İzgören’in verdiği seminerden, kendi deyimiyle üslubundan etkilenerek tavsiyesi üzerine amacı hoşgörü, iş kalitesi, dürüstlük, yurt sevgisi, girişimciliğin yayılması ve yaşatılması olan Türkiye’nin iyiliği için yola çıkmış Uğur Böcekleri projesine katıldı.
Uğur Böcekleri’nin ne olduğunu öğrenmek için sitesini ziyaret ettiğimizde kısaca şu bilgilerle karşılaştık.
Bundan yaklaşık altı sene önce Ankara’nın 50 km. dışı sol tarafta bir ev. Evin yanında üç tane çocuk oyun oynuyor. Evin camı kırılmış ve evin sahibi siyah battal boy bir çöp poşeti taktırmış pencereye. Ordan geçerken bira an şunu düşündüm. Küçük bir çocuksunuz ve eve giriyorsunuz, eve ışık girmiyor. Evden dışarıyı göremiyorsunuz. Aradan üç dört ay geçti. Yine aynı yerden geçeceğim. Baktım, bir değişiklik var mı diye. Siyah çöp poşeti hala orada duruyor.
Sabahın beş buçuğu bir eğitim için havaalanına gidiyorum. Bir kuyruk gördüm. Kuyrukta sekiz dokuz teyze. Yanlarına gittim.
— Teyze bu ne kuyruğu?
— Oğlum, Halk Ekmek kuyruğu.
— Teyze ne kadar ucuz!
— Oğlum, dedi. 10 kuruş daha ucuz.
“10 kuruş daha ucuz ekmek alabilmek için, sabahın beş buçuğunda kuyruğa girilen bir ülke…” diye anlatıyor Ahmet Şerif İzgören projenin ortaya çıkış hikâyesini.
Türkiye Uğurböcekleri Projesi (TUP), ülkemizdeki bu örneklerin azalması için bizim de üzerimize düşen görevi yerine getirmek için 2004 yılında İZGÖREN&AKIN Eğitim ve Danışmanlık tarafından başlatılan bir sosyal sorumluluk projesidir. Projenin amacı bilgiye ulaşma konusunda zorluk çeken herkese gönüllü seminerler yoluyla bilgiyi ulaştırabilmektir.
TUP sadece İZGÖREN & AKIN’ın bir sosyal sorumluluğu olarak kalmamış, ülkesi için aydınlık yarınlar isteyen herkesin sorumluluğu haline gelmiştir. Farklı yaşlardan, gönüllülerimiz sayesinde, başlangıcından bu yana geçen 6 sene içerisinde 100.000 bini aşkın kişiyle “Türkiye’nin İyiliği” için buluştuk ve bu anlamlı yolda yürümeye devam ediyoruz.
Bu projede iki gün Eğiticinin Eğitimi semineri alan Aydın, İznik’te Kılıçaslan İlköğretimi dahil yurt içinde birçok yerde ‘’Kendi Hayatınızın Lideri Olun’’ Seminerini verdi ve projede 2 yıl yönetim kurulu üyesi olarak çalıştı.
Şu anda halen gönüllü olarak sürdürdüğü bu çalışmasını ve bir üniversite öğrencisi olarak İznik’e dair düşüncelerini öğrenmek istedik.
İlk olarak bu projeye neden katıldığını sorduk!
“Sosyal sorumluluğa ön yargılı olarak bakan biriydim. Ankara’da sosyal sorumluluk dahil olmak üzere her şey siyaset üzerine giydirilmiştir. Semineri dinlerken evet ya tamda aradığım şey bu dedim.”
Zor olmadı mı hem okumak hem de projelerle uğraşmak?
”Farklı yöntem ve konuları ele alarak sistematik hale getirdim her şeyi. Daha doğrusu bu projeyle zamanımı etkin olarak kullanma becerisini kazandım”
Kendi bölümünde ilerlemen için bu proje ön ayak diyelim o zaman?
”Kesinlikle, bu proje beni bölümle bütünleştirdi.”
Konuyu İznik’e çevirsek! Bir İznikli olarak burada genç topluluğun sosyalleşebileceği bir ortamdan yoksun olduğumuzu söylesek?
Biraz düşünüyor.
“Sosyallik ne demek onu bilmemiz lazım. Sosyallikten ne anladığımızı içeriklendirmemiz lazım? Sosyallik buraya bir eğlence merkezinin kurulması mı? Ya da kurulacak bir oyun alanı mı sosyalleştirecek bizi? Alışveriş merkezleri, MC Donalts mı sosyalleştirecek bizi? Yoksa aktif olarak kurulacak bir kütüphane mi?”
“Bunlar gelişmekle alakası değil. Bunlar bildiğin nasıl kapital olur mantığı ile ilgili, insanları daha soyutlaştıran, tüketen meta haline getiren Amerikanvari oluşumlar.”
“Bunun yerine İznik’i (yöresel olarak) öne çıkaran nedir? Yerel unsurları turistik hale getirecek şeyler lazım. Almanya’dan gelen bir insan burada MC görürse gittiği herhangi bir Avrupa ülkesinden farkı olmayacak.”
“Yönetim sosyallikten ne anlıyor? Bu belediyenin uyguladığı strateji ile alakalı. Kadri Bey hatırladığım kadarıyla gelişime açık, siz ne derseniz “bana makul bir öneri ile gelirseniz kabul ederim” diyen biri.”
Ama yapılanlar, yapılması gerekenler?
“Yönetimin gençlerin fikirlerine olanak tanıması gerekiyor.”
Yerel Gündem 21’in kapandığı söylendi. Gençlik Meclisi’nden bahsedildi ama ortaya bir şey çıkmadı. Çevreciler Senaryo yazıyor diye afiş gördük, haberimiz yok ki bunun da Yerel Gündem 21’in katkılarıyla düzenlendiği söyleniyor. Ortada genç bir oluşum yok, hiçbir şeyden haberimiz yok kısacası.
“Biz şimdi buraya geldik üç kişi konuşuyoruz ama şunu yapalım, bunu yapalım diyemiyoruz.”
“Gençlere aslında MC’lerin fastfood’ların alışveriş merkezlerin olmaması gerektiğini anlatan birini bulmaları lazım. Farklı bir açıyı gösteren birileri olması lazım.”
Ama destek?
“Evet destek, birisinin bir proje yapıp yol haritasını çıkarması lazım. Belediye’nin Yerel Gündem’e destek vermesi, Yerel Gündem’in de gençlere imkân vermesi lazım. Gençler eskisi kadar da isteksiz değil. Tiyatro, sinema ve şiirle ilgilenen gençler var burada. Hepsi dışarıda okudukta buraya tekrar dönmek istemiyorlar bu yüzden.”
Peki gençler kendi aralarında toplanamazlar mı?
“Yeni bir örgütlenme gerekir mi? Olmasın. Zaten var, o aktifleştirilsin. “
Peki Elif bundan sonra ne yapacak?
“Elif ne yapacak? Hollanda’dan sonra ne yapacağına karar veremiyor. Zihnim akademik sorgulayıcı çalışıyor. Herkes akademisyen olamıyor. Asistan olmakta çok zor.”
Biraz düşünüyor. İki elini birleştirip “biz sosyoloji öğrencileri olarak toplumu eleştiriyoruz.” diyor, belli ki Türkiye’de iş bulabilmenin zorluğundan yakınıyor. Bir süre dinliyoruz ülkesini eleştiren genç bayanı.
“İşsizlik oranı düştü diyorlar. Türkiye İstatistik Kurumunda staj yapmış biri olarak o oranın gerçek olmadığını biliyorum.”
Konumuz elbette Öğrenci seçme sistemine geliyor. Gülüyoruz hep birlikte.
“Bizim dönemimizde üniversiteye girmek çok önemliydi. Şimdi ne oldu? Kontenjanlar arttı. Çocuklarımız üniversiteye giriş yapsın, herkes dört yıllık okusun dediler. Kontenjanlar arttı, açık öğretimde yeni bölümler açıldı. Bunlar hep bununla ilgili stratejiler. İyi bir bölüm kazanınca iyi bir işe sahip oluyorsun sanıyorlar. Şimdi rekabet KPSS’ye kaydı. Dershanedeki para akışı KPSS’ye yöneldi. Durum sadece bundan ibaret…
Bir yazarımızın da belirttiği gibi 2000 yıl önce binlerce kişilik tiyatrosu olan bir kentte şimdi tiyatro yok. Nasıl bir durum?
(Gülüyor). İronik geliyor.
Simülasyon yaratmayalım. Olmayan bir ihtiyacı varmış gibi gösterip onun simgesel anlamını gerçekmiş gibi tükettirmek. Tüm mesele de bu ya zaten…
Röportaj: Nurettin Taşkın – Melike Sardoğan
Kaynak: Röportaj: Nurettin Taşkın – Melike Sardoğan
Bu haber 5313 kez görüntülendi.